top of page

21'inci yüzyılı da heba edecek miyiz?

  • Yazarın fotoğrafı: Essedullah Oğuz
    Essedullah Oğuz
  • 2 Eyl 2024
  • 3 dakikada okunur

Biliyorsunuz, iki dünya savaşından yaralı bereli halde çıkan ve çok acı kayıplar yaşayan Avrupa, bundan öylesine bir ders çıkardı ki, 20'nci yüzyılın ikinci yarısını büyük bir başarı hikayesine çevirdi.


Aynı şeyi Çin, Tayvan, Güney Kore ve Japonya'dan oluşan Asya kaplanları için de söylemek mümkün. 


Geçen yüzyılın ilk yarısında meydana gelen iki dünya savaşı, deyim yerindeyse İslam dünyasının işine yaradı; şöyle ki, önce I. Dünya Savaşı'nın sonunda birçok Arap devleti kuruldu, ardından II. Dünya Savaşı sonunda diğer Müslüman devletler ortaya çıktı ve bağımsızlığa kavuştu.


ree

Yüzyılın sonunda da bildiğiniz gibi Sovyetler Birliği'ndeki Türk cumhuriyetleri bağımsız oldu.


İslam coğrafyası bilim ve teknolojinin gerisinde kaldığı için işgale uğramıştı.


I. Dünya savaşına geldiğimizde İslam dünyasının yaklaşık yüzde 90 işgal altındaydı.


Ama Müslümanlar yaşadıkları acı dolu deneyimlerden Avrupalılar veya Uzakdoğulular gibi bir ders çıkaramadı.

Böylece yüzyılın ikinci yarısında yüz kızartıcı yenilgiler yaşadılar ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.


1967 Arap-İsrail savaşında 6 Arap devletinin İsrail karşısında yaşadığı yenilgi, Sovyetlerin Afganistan işgali, 1990'lardaki Bosna trajedisi, Çeçenistan savaşı, birinci ve ikinci Körfez Savaşı, bunlardan bazıları. 


Eğer Müslümanlar, 20'nci yüzyıl boyunca aşama aşama elde ettikleri bağımsızlıklarını iyi değerlendirip Asya Kaplanları gibi bir başarı ortaya koysaydılar, belki de bu acıların hiçbirini yaşamayacaklardı.


Mesela 1970'li yıllarda Almanya ve Fransa'nın sergilediği bir bilimsel ve teknolojik gelişme düzeyine ulaşmış bir İran'a, Türkiye'ye veya Mısır'a kim yan bakabilirdi.


Veya Tayvan, Güney Kore gibi birer küçük ama sağlam teknolojik deve dönüşmüş bir Lübnan'a veya Suriye'ye İsrail saldırabilir miydi?


Elbette ki hayır. 


2021 yılında Truva Yayınları'ndan çıkan "Zamanın Gerisinde Kalanlar" adlı kitabımda şöyle yazmıştım:

Orta Çağ'da olduğu gibi günümüzde de Ortadoğu'yu uygarlığın merkezine dönüştürmek için Müslümanların kurban rolünü oynamayı ve yakınmayı bırakıp tüm enerjisini ve yeteneklerini bu uğurda birleştirmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki, 21'inci yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmak üzere olduğumuz şu günlerde 57 Müslüman ülke ve bölgenin hiçbirinde bilime, rasyonalizme ve akılcılığa doğru başlatılmış geniş çaplı bir hareket görünmüyor.

Maalesef zaman ve gelişmeler beni haklı çıkardı.


21'inci yüzyılın başında Arap halklarının daha fazla özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam uğruna başlattıkları ayaklanma fiyaskoyla sonuçlandı.


Arap Baharı, dondurucu Arap kışına dönüşürken Irak, Libya ve Suriye gibi ülkeler işgale uğradı ve parçalandı. 


Aynı şekilde büyük umutlarla bağımsızlığa kavuşan Türk Cumhuriyetleri iktidarın babadan oğula veya en yakındaki adama geçtiği birer modern krallığa evrildi.


İran'da molla rejimi özgürlük yanlısı her türlü ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırırken, 1990'lı yılların korkulu rüyası olan Taliban Afganistan'da iktidara geri döndü.


Elit Afganlar Batı'ya kaçarken ve diğerleri kaçak işçi olarak İran ve Türkiye'de hayatta kalmaya çalışırken, geride kalan Afganlar kendilerini bir anda sonu görünmeyen karanlık bir tünelin içinde buldular. 


Yukarıda da yazdığım gibi, batıdaki Fas'tan en doğudaki Malezya'ya kadar uçsuz bucaksız İslam coğrafyasının hiçbir köşesinde bilime ve akılcılığa doğru atılmış hiçbir adım, umut ışığı görünmüyor.


Aksine, her taraftan mantar gibi hurafeler ve akla ziyan uygulamalar fışkırıyor. 


Mesela Batı'da yapay zeka alanında her gün yeni bir gelişme yaşanırken ve bu sayede hayat giderek kolaylaşırken, Taliban Afganistan'da başka hiçbir sorun kalmamış gibi kadının sesini yasaklıyor, İran'da devrim muhafızları örtülerinin altından saçı görünen kadınları dövüp öldürüyor, Türkiye'de holdingleşen cemaatler ve tarikatlar birer ahtapot gibi her tarafı sarıp devlet kurumlarını ele geçiriyor ve muazzam servet ediniyor.


Ve Suriye'de 15 yıldır kendi halkını bombalayan Beşşar Esad eskisinden çok daha güçlü görünüyor.


Ve ona "katil" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esed kardeşiyle" görüşmenin yolunu arıyor. 


Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Yahudi terör devleti 10 ayı aşkın bir süredir Gazze'deki Filistinlileri bombalayıp tüm dünyanın gözü önünde bir soykırım gerçekleştiriyor.


Ve 2 milyar Müslüman, buna "dur" diyemiyor.  


"Dur" demek bir yana, İsrail'in diğer Müslüman ülkelere saldırmasına da engel olamıyor.


İran'ın tüm dünyanın gözü önünde yaşadığı yüz kızartıcı durum, bunun en çarpıcı örneği. 



 
 
 

Yorumlar


1486634237.jpg

Merhaba, ilginiz için teşekkürler

Makale koleksiyonumu ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim. Okuyuculara manşetlerin ötesinde derinlemesine analiz ve içgörüler sunmak için güncel olaylar üzerine yazıyorum. Burada, eleştirel düşünceyi geliştirmeyi ve dünyamızı şekillendiren meselelerin daha derinlemesine anlaşılmasını amaçlayan, çeşitli gazetelerde yayınlanan çalışmalarımın bir arşivini bulacaksınız.

Gelecekteki yayınlarla ilgili bildirim almak için lütfen abone olun.

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

  • Facebook
  • Twitter
  • Facebook
  • X
  • LinkedIn

Yazarla irtibata geçin

Mesajınız gönderildi!

© 2024 Esendullah Oğuz'a aittir. Her hakkı saklıdır.

bottom of page